Kayıtlar

Ocak, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Gereksiz Yükler

Bazen her şeyden, herkesten bir anda soğuyorum. Öyle bir soğuma ki, içimdeki tüm hisler buz kesiyor. Bir köşede durup hayatıma aldığım insanlara bakıyorum. Zihnimde küçük bir sorgu odası kuruyorum, bir bir oturtuyorum hepsini karşıma. Sorgusuz sualsiz sevdiğim insanlar... Öylece düşünmeye başlıyorum: "Bu kişi neden burada? Neden benim hayatımda?" O an fark ediyorum, ne kadar da gereksiz yük biriktirmişim sırtımda. Ben sevdikçe hafifleyeceğimi sanmışım; oysa ki sevdikçe ağırlaşmış, dizlerim titremiş. Kimi, nereye koymuşum? Kimin uğruna kaç gece kendimden vazgeçmişim? İşte o düşünceye bir kere kapıldım mı, biter o insan benim için. Bu bir nefretten değil, kırgınlıktan değil. Hatta çoğu zaman bir sebebi bile yok. O bağ kopuyor bir anda, belki de hiçbir zaman gerçek bir bağ olmadığını fark ediyorum. Gereksiz detayların, anlamsız konuşmaların, boş gülüşlerin ağırlığıyla yaşamışım meğer. Birilerinin hayatında yalnızca bir "doldurulacak boşluk" olduğumu anladığımda aniden ...

Gurbetin Sesi,Huzurun İzleri

Bazen insan, yaşamın telaşında kendini unutuyor. Yükler ağırlaşıyor, sesler çoğalıyor ve kalbin derinliklerindeki o tanıdık dinginlik kayboluyor. İşte tam da böyle bir an, içimde bir kıvılcım yandı: "Dur ve dinle." Bu kez kalbimin sesine kulak verdim. Her şeyden biraz uzaklaşıp kendime sarılmaya karar verdim. Kendimi dinlemek ve dinlenmek… Ne büyülü bir birleşim, değil mi? Bu yolculuk, yalnızca bedenimi değil, ruhumu da dinlendirmek için atılmış bir adım oldu. Sevdiklerimin yanına, hasretin yorgun yüzünü silmeye geldim. Onların sıcak bakışları, kahkahaları ve sessizliği bile, kalbimde yanan o gurbet ateşini söndürmeye yetti. Gurbet… Ne garip bir kelime. Bir yandan özlem, bir yandan hasret; ama en çok da dönüşlerin kıymetini öğreten bir duygu. Burada, sevgiyle çevrili olduğum bu yerde, içimde büyüyen huzuru tarif edemem. Her anı sindiriyorum, her nefeste yenileniyorum. Biliyorum ki, döneceğim gün geldiğinde sadece buradan değil, bu huzurdan da bir parça götüreceğim yanıma. Bu ...

Kendine Molalar

 Bazen bedenin taşıyamadığı yükü zihin de taşıyamaz. İnsan, nefes almak için kaçıp sığındığı yerleri arar; o yerlere varınca da bir sıcaklık, bir nefes, bir “iyi ki” arar. İşte burası senin o köşen, Eylül. Yorgun olsan da, suskun olsan da burası seni hep bekler. Buraya ait olan bir şey eksik olamaz, çünkü buranın mayası sensin. İsteksizlik... Ne garip bir kelime. Yavaş yavaş çekilir elinden o parlak ipler; heves, yerini bir boşluğa bırakır. Ama bil ki, bu da geçecek. Dinginlik her zaman yeni bir başlangıç taşır içinde. Bazen durmak da bir yolculuktur çünkü; bazen sessizlik de kendini bulmanın bir adımıdır. Kendi içinde açılan bu boşluğa nergisler ek; bir parça lacivert kat gökyüzünden kopardığın. Kedilerin mırıltısını getir bu sessizliğe, biraz da deniz kokusu. Unutma, yorgunluk bir süreliğine konuk olur, ama senin özün her zaman güçlü kalır. Biraz dur, biraz kendine dön. Bu, kötü bir şey değil. Hatta belki tam da ihtiyacın olan şey. Ve unutma, bu köşe hep senin; her gelişinde seni...

Yorgunluk Ve Umutsuzluk

İki haftadır sınavların arasında kaybolmuş durumdayım. Zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorum, her gün bir diğerinin aynısı gibi. Çalışıyorum, notlar alıyorum, deniyorum… ama bazen her şey havada asılı kalıyormuş gibi hissediyorum. "Başaramayacağım" düşüncesi arada zihnime uğruyor, sonra sessizce çekip gidiyor. Çünkü hala içimde bir yerlerde umut var. Sınav kapısında beklemek… İşte en zoru bu. Kalbim hızlı hızlı çarpıyor, düşüncelerim bir sağa bir sola savruluyor. Sınav bitip çıkışta sorular tartışılmaya başlandığında, kendimi daha çok yorulmuş hissediyorum. O an her şey içimde karmaşaya dönüşüyor. Ama biliyorum, bunlar geçici. Şimdi, son dört gündeyim. Dört gün sonra bu yoğunluğun, bu koşuşturmacanın sonuna geleceğim. Yorgun olsam da bir şekilde devam ediyorum. Çünkü bitiş çizgisi görünmeye başladı. Ve biliyorum ki bu maratonun sonunda, daha güçlü bir "ben" çıkacak ortaya. Kendime hep hatırlatıyorum: Bu sadece bir süreç. Şimdi zor gibi görünse de bir gün dönüp baktığı...

Gerçek Mutluluk:Özel Anlar Ve Huzur

Hayatın koşuşturmasında, mutluluğu bazen çok büyük şeylerde arıyoruz. Bir başarı, heyecan verici bir macera, ya da unutulmaz bir an. Ama bir noktada fark ediyorsunuz ki, aslında mutluluk o kadar da karmaşık değil. İnsanın en derin huzurunu, en saf mutluluğunu bulduğu anlar, çoğu zaman en basit olanlardır. Bir gün, "Son zamanlarda seni en çok mutlu eden şey ne oldu?" diye sorulduğunda, biraz düşündüm. Beklenmedik bir şekilde, cevabım hiç de özel bir anı yansıtmıyordu. Çünkü son zamanlarda beni mutlu eden şeyin, özel bir olay ya da büyük bir başarı olmadığını fark ettim. Gerçek mutluluğu, sağlıklı ve huzurlu olmak, sevdiklerimle vakit geçirmek ve onlarla anlamlı anlar paylaşmakta buluyorum. Zaman zaman, hayatın ne kadar karmaşık olduğu hissine kapılabiliriz. Her şeyin bir hedefe, bir sonuca varması gerektiğini düşünüp, sürekli bir şeyler peşinde koşarız. Ama bazen, sadece durup nefes almak, sağlıklı bir şekilde var olmak, hayatı olduğunca sade ve huzurlu yaşamak çok daha değerl...

Ders Çalışmaya Çalışmak

Sınav haftası, bana adeta bir daralma hissi veriyor. Zihnimdeki her düşünce, sınavları geçmek için gereken bilgiye ve hazırlığa odaklanırken, bir yandan da her şeyin sanki üzerime geldiğini hissediyorum. Gözlerim, kitaplardan ve notlardan başka bir şey göremezken, kalbim bir hışımla atıyor. Her sayfa, her konu, birer yük gibi birikiyor ve bu yük, günden güne biraz daha ağırlaşıyor. Dersten derse geçerken, o daralma hissi giderek daha belirginleşiyor, her dakika bir adım daha yaklaşıyor ve içimdeki huzur kayboluyor. Zamanın, sınavlara odaklanmış bir döngüde geçmesi, beni bir noktada tükenmiş hissettiriyor. Her an, daha fazla çalışmak, daha fazla bilgiye hakim olmak zorunda kalıyorum gibi hissediyorum. Bu baskı, her şeyin hızla geçtiği bir süreçte kaybolmuş bir nefes almak isteği doğuruyor. Ama her daralma, bir başka başlangıcın habercisi. Zihnim ve ruhum, bu sınavın geçici olduğunu hatırladıkça, daralma hissi biraz olsun hafifliyor. Sınavlar bir tür geçiş dönemiyse, bu dönemin sonunda y...

Bu Ada Beni Boguyor

Kıbrıs… Bazen cennet gibi, bazen ise bir tuzak. Bir yandan sakinliği, denizi ve sıcaklığıyla kucaklarken, diğer yandan sanki dört bir yanımı kuşatan bir kafes gibi. Ufuk çizgisi burada yakın, çok yakın. Göz alabildiğine mavi ama bir o kadar da sınırlı. Adanın sessizliğinde bile yankılanan bir şey var; kendi içimde susturamadığım bir huzursuzluk. Bu adada büyüdüm, bu adada güldüm, ağladım, hayal kurdum. Ama şimdi, her şey üstüme geliyor gibi. Sokakları dolaşıyorum, her köşe başında tanıdık yüzler, tanıdık hikâyeler. Bu küçücük yer, her şeyin hep aynı kaldığı hissini veriyor. İnsan sanki zamanın akışını unutuyor. Günler birbirine benziyor, hayaller yerinde sayıyor. Sanki bir döngünün içine sıkışıp kalmışım. Bazen rüzgar esiyor, burnuma tuzlu deniz kokusu geliyor. O an bir anlığına huzur buluyorum, ama hemen ardından o koku bile daraltıyor içimi. Buradan gitmek istiyorum. Ne kadar sevsem de, ne kadar alışsam da bu adaya, sanki ruhum burada büyüyemiyor. Kimseye anlatamadığım bir sıkışmışlı...

Varlığın ve Yokluğun Hissi

Hayat, bazen garip bir şekilde bizi varlık ve yokluk arasında bir yerlerde tutar. Çok yakın olmadığın, belki de yalnızca varlığını hissettiğin bir insanı kaybetmek... Bu, öyle bir durumdur ki onunla arandaki bağın derinliği aslında kaybın ağırlığını belirlemez. Kaybettiğin kişi her kim olursa olsun, bir yerde onun var olduğunu bilmek, nefes aldığını ve dünyada bir yer işgal ettiğini hissetmek bile insana bir tür güven verir. O varlığın, ne kadar uzakta olursa olsun, bir sıcaklık yaratır. Belki onun iyi olduğunu bilmek seni rahatlatır, belki kötü bir durumda olduğunu duyunca endişelenirsin. Ama o hep bir şekilde hayatının görünmez bir köşesinde durur. Bu durum, belki sen farkında olmadan ruhunu dengede tutar. Çünkü insan, birinin varlığını hissetmekle, bir bağ kurar. Bu bağ bazen kan bağından daha güçlüdür; çünkü o bağ, saf bir hissiyattan, derin bir anlamdan beslenir. Sonra bir gün o varlık gider. İşte bu an, varlık ve yokluk arasındaki farkı en keskin şekilde hissettiğin andır. Onun y...

Sınavlar ve Sınanmak

  Sınavlar yaklaşınca insanın içinde bir karamsarlık beliriyor. Bir ses sürekli "Başaramayacaksın" diyor. O sesi susturmaya çalışıyorum, ama bazen çok yüksek çıkıyor. Yetersizlik hissi, isteksizlikle birleşince bir zincir gibi beni bağlıyor. Öyle ki, ders çalışmayı bırakın, oturup düşünmeye bile mecâlim kalmıyor. "Neden böyle hissediyorum?" diye soruyorum kendime. Cevap yok. Bazen öyle anlar oluyor ki, sadece masamda oturup kendimi avutuyorum: "Eğer şimdi çalışmazsan, gelecekte çok pişman olacaksın." Bu düşünce bir süreliğine işe yarıyor. Ama sonra, bir boşluk... Sanki üzerimde bir yük var ve onu kaldırmaya çalıştıkça daha da ağırlaşıyor. Şunu öğrendim ki, her insan böyle hissediyor. Kendini yetersiz hissetmek, bir şeylere yetişememek, korkularla başa çıkamamak... Bunlar insan olmanın bir parçası. Ve bu duygularla savaşıyorum. Çünkü başka çarem yok. Zorla da olsa ders çalışıyorum. Çünkü geleceğim, şu an yaptıklarıma bağlı. Belki de başarmam gerektiğini ken...

Gece Mavisi

Gece saat tam 1 Gökyüzü karanlık ama yıldızlar ışıl ışıl. Hava sessiz, derin bir nefes gibi. Bu sessizliğin içinde sadece ben varım; düşünen, sorgulayan ve belki de biraz kaybolmuş bir ruh. Hayatımın ortasında duruyorum, önümde yollar, arkamda izler ve zihnimde bir soru: "Ben kimim? Kim olacağım?" Hayatımı bir film gibi gözden geçiriyorum bazen. Kıbrıs’ta geçen yıllarım, beni ben yapan küçük anılar… Kedilerle geçen huzurlu günler, denizin dalgalarıyla dertleşmelerim ve lacivert bir gökyüzüne bakarken hayaller kurduğum o uzun geceler. Her şey hem çok tanıdık hem de yabancı. İnsanın kendine dair sorular sorması ne garip değil mi? Büyüdükçe anlıyorum; aslında hiçbir şey tam olarak olduğu gibi kalmıyor. Fikirlerim değişiyor, hayallerim şekil değiştiriyor ve hayatın bana çizdiği yol bir haritadan çok bulmaca gibi. Bir gün Türkiye’ye taşınıp yeni bir başlangıç yapmayı hayal ediyorum. Yepyeni bir şehir, farklı insanlar ve belki de bambaşka bir Eylül. Ama kabul ediyorum; bu düşünce b...

Yeni Bir Başlangıç

2025'in ilk günü... Havanın gri ve kasvetli olduğu bu başlangıçta, kendimi biraz kaybolmuş hissetsem de, bir şeyleri değiştirme gücümün farkındayım. Her ne kadar içimdeki isteksizlik bugün beni sarıp sarmalamış olsa da, yeni bir yıl demek yeni bir fırsat, yeni bir başlangıç demek. Belki de bu başlangıcın anlamı, her şeyin hemen mükemmel olması değil, sadece bir adım atmak. Zamanın hızı, bazen içinde bulunduğumuz duygulara göre değişir. Bugün belki de bir adım geri atıp, sadece kendime dinlenme şansı vermek gerek. Ama bu da bir ilerleme, bir yolculuk. Hangi yoldan gittiğimiz değil, o yolda neyi hissettiğimiz önemli. Bu yıl, belki de sadece küçük ama anlamlı değişimlerle ilerlemek daha doğru olacak. Kendim için, hayallerim için ve sevdiğim şeyler için... Bunu yazarken fark ediyorum ki, belki de en önemli şey, hayatı aceleye getirmemek. Her günün yeni bir başlangıç olduğunu kabul etmek ve onun içinde var olmayı öğrenmek. Her yıl bir dönüm noktası değil, sadece bir durak, bir fırsat. B...